Evin Çiçek, Kemalizm ve Kürd Ulusal Sorunu I Sitav Yayınları, Mart 2020, Van
Bu kitapta, Kürdlere, Kürdistan’a ilişkin çok önemli, çok değerli belgeler var. Bunların çoğu, 1919-1920 yıllarıyla ilgili. Çoğu da İngiliz belgeleri.
Bir konuya önemle işaret etmek gerekir. Bu tür çalışmalarda olguları, belgeleri değerlendirmek önemlidir. Bunun için kuramsal bir bakış gerekir. Eğer kuramsal bir bakış yoksa, bu olgular yığını sizin için kör kalır. Bu bir yığın olguyla, belgeyle ne yapacağınızı bilemezsiniz. Bu bakımdan, kuram-olgu ilişkisini iyi ayarlamak gerekir. Bir çalışmada, eğer hep kuramdan söz ediyorsanız, olguya, belgeye yer vermiyorsanız, bu çalışma da boştur. Anlamlı değildir.
Evin Çiçek, bana gönderdiği bir iletide, Kemalizm ve Kürd Ulusal Sorunu çalışmasını 5 cilt olarak düşündüğünü, 6 cilt de olabileceğini yazmıştır. İşte, araştırmacı-yazar bu çalışmanın başında, Ulus Devlet, İnsan Hakları, Kişi Özgürlükleri, Ulusların Kendi Geleceklerini Belirleme Hakkı, Milletler Cemiyeti, Birleşmiş Milletler, Sömürge, Sömürgecilik, Ulusal Kurtuluş, ‘sömürge bile değil’ gibi konularda kuramsal bir bakış geliştirseydi çok iyi olurdu. Bütün bu ilişkiler ağında, Kürd/Kürdistan sorununun nerede durduğu, bu olguları, belgeleri nasıl değerlendirmek gerektiği ortaya konabilirdi.
***
Bu çalışmanın, teknik bir yönüne değinmek gereğini hissediyorum. İçerikle de ilgili olması bakımından bu önemli. Eğer bir çalışmada rakamlar kullanıyorsanız, bu rakamları tablolar halinde belirtmek istiyorsanız, rakamları alt alta yerleştirmek çok önemli. Burada elbette, birler birlerin altında, onlar onların altında, yüzler, yüzlerin altında … olmalıdır. Bir tablo oluşturulurken, milyonlar, gelip yüzlerin altına yerleşmişse, bu tabloyu oluşturmanın anlamı yoktur. Böyle bir tablo size bilgi de vermez. Kafanızı karıştırır.
Kitapda, s. 96’da bunun çok olumsuz bir örneği var. Öbür tablolarda da genellikle bu tür sorunlar var. Bu konuda bir tecrübemi aktarmak istiyorum. Bir yazıda ben de bir tablo yapmıştım. Rakamlar değil, yazılar söz konusuydu. Bir sütunda yazıları alt alta getiremedim, eğri duruyorlardı. O sütunu bir türlü dikleştiremedim. Bu kitapda, s. 229’da da böyle eğri bir sütun var.
Yazıyı, ilgili arkadaşa gönderdim. Onlar, yazıda gerekli düzenlemeleri yapmışlar. ’Bir defa daha gözat…’ diye yazıyı tekrar bana gönderdiler. Sözünü etiğim sütun, kalem gibi dimdik görünüyordu. Bunlar bilgisayarda uzmanlık sorunu. Sitav Yayınevi’nin bu tür uzmanla ihtiyacı büyük.
Kemalizm ve Kürd Ulusal Sorunu I kitabı iki bölümden oluşuyor. Belgeler ve bu belgeleri değerlendiren bir bölüm. Aslında, belgelere , 1,2,3… diye numara verilseydi ve belgeler kitabın sonuna konulsaydı daha iyi olurdu. İlk bölümde, belgeleri değerlendiren, analiz eden bir bölüm olurdu.
Kitapta, s.318-352 arasında, yazar Evin Çiçek’in, belgeleri değerlendirdiği bir bölüm var. Bu bölüm kitabın başına konulsa ve değerlendirme sırasında, dile getirilen düşünceler, (belge 8, belge 52 … vs.) denerek temellendirilmeye çalışılsaydı daha isabetli olurdu.
***
Kitapta, s.266-317 arasında, Kürd şahsiyetleri ele alan bir rapor var. Bazı şahsiyetler iki defa yazılmış. Bağdat’daki İngiliz yüksek komiseri, Eylül 1920’de, 240 civarında, Kürd’ün duyguları, düşünceleri, İngilizlere karşı tutumları konusunda bir rapor hazırlamış. Bunlar, genel olarak, aşiret reisleri, şeyhler, toprak ağaları ve Irak, İran, Türkiye, Suriye yönetimlerinde yer alan bazı Kürdlerdir.
Bu bölümde, bu Kürdler için, ‘3000 tüfeklisi vardı’, ‘herhangi bir çatışmada 800 savaşçı çıkarabiliyordu’ ’12 bin silahlı adamı kaldırabiliyordu’, ‘iki köye sahipti, 25 süvari, 70 piyade her zaman hazırdı’, ‘ikibin erkeği ayağa kaldırabiliyordu, bunların bini modern küçük tüfeklerle silahlandırılmıştı’ ‘50 köyün şefidir, filanca şeyhe düşmandır, Türklerin yardımını alarak o şeyhe karşı savaşmaktadır’ ‘300 civarında aileyi yönetiyor, ‘200 tüfekliye 20 süvariye sahiptir’ ‘5000 silahlı adamı kaldırabileceği söyleniyor’, ‘200 süvarinin, 400 piyadenin yöneticisi’, ‘250 silahlı kişiyi kontrol ediyor’… ‘1300 tüfekli kişi çıkarabilir’… şeklinde belirlemeler var. 240 civarında olan, şeyh, aşiret reisi, ağanın çok büyük bir kısmında bu tür belirlemeler, anlatımlar var. Görülüyor ki, Kürd toplumunun bu kesimleri, iyice silahlanmıştır.
Bu silahlar, silahlanmalar kime karşıdır? Şüphesiz, öbür aşirete, öbür ağaya karşıdır. Ve aşiretlerarası çatışmalar, Kürd tarihine, Kürdlerin geçmişine damga vuran bir süreçtir. Kürd aşiretlerini büyük bir kısmı, esasında Kürdlere hasım olan bir devletin yardımını da alarak komşu aşirete karşı üstünlük kurmaya, komşu aşireti etkisiz bırakmaya çalışmaktadır.
Burada vurgulanması gereken, söylenmesi gereken söz şudur. Bir aşiretin, aşiret reisinin, komşu aşirete karşı üstünlük sağlaması, onun sesini soluğunu kesmesi, hiç kimseye, özgürlük getirmez. Öbür aşirete üstün gelen, aşirete, aşiret reisine de özgürlük getirmez. Bu Kürdlere, Kürdistan’a yıkım getirir. Öbür aşirete, aşiret reisine üstünlük taslayanlara da yıkım getirir. Özgürlük, aşiretlerin birbirleriyle çatışmalarında değil, devletle ilişkilerinde ortaya çıkar. Devlete, karşı, Kürdlerin, Kürd olmaktan ve , Kürd ulusu olmaktan doğan haklarını savunmaları ve bu haklarını kazanmaları, sürecinde ortaya çıkar.
‘12 bin silahlı adamı vardı’, ‘200 silahlısı, 50 süvarisi vardı…’ denen aşiret reislerinin, şeylerin, ağaların, devletle ilişkilerinde köle oldukları çok açıktır. Çünkü kendi kendilerini yönetememektedirler, kendi gelecekleriyle ilgili karar verememektedirler. Öbür aşiretlere saldırmak, bunun için planlar yapmak kendi kendini yönetmek değildir. Kaldı ki, bunlar da, alttan alta, devlet tarafından veya devletler tarafından kışkırtılan, desteklenen süreçlerdir.
Kan davalarının da devlet/devletler tarafından alttan alta kışkırtıldığı, teşvik edildiği bilinmektedir. ‘Aile Meclis’ denen kurumun, ‘devletin/devletlerin baskısı, zulmü arttı. Bunları geriletmek, Kürdlerin doğal haklarını savunmak için ne yapmak gerekir?’ diye toplandığını duydunuz mu? Hep ailenin, masum kızının, ‘aile şerefi’ni korumak adına, ailede, kimin tarafından, nasıl, öldürüleceği üzerine toplanır. Bunlar, Kürd toplumunu yıkan süreçler değil midir?
Temel, hayati kararların devlet tarafından, devletler tarafından verildiği, bu kararların, Kürdlerin çok çok aleyhinde olduğu açıktır.
***
İbrahim Küreken, Kürdlerin bu çok büyük zaafı hakkında Şerefname’den de yararlanarak önemli bir çalışma yapmaktadır. Bu süreçlere daha bir aydınlık getirmektedir.
***
Evin Çiçek’in kitabında, Onuncu Türk Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sözer’in, 2006 yılında, Türk Tarih Kurumu Başkanı, Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’na gönderdiği bir mesaja yer vermiş. (s. 318) Ahmet Necdet Sözer şöyle söylüyor:
‘Tarihini bilmeyen, tarihini araştırmayan, tarih belleği olmayan uluslar, yönlerini bulamazlar, uygarlık ailesinin saygın üyelerinden bir olamazlar.’
(…) ‘Türk ulusunu yüce kılan, büyük başarılar yakalamasını sağlayan, işte bu tarih bilincidir. .Son yıllarda, tarihimize yöneltilen dayanaksız savlara, tarihsel belge ve bilimsel çalışmalarla Türk Tarih Kurumu en iyi yanıtı vermekte, bu tür savları çürütmektedir. TTK’nın bu alanda yaptığı bilimsel çalışmaları önemsiyor, mutlulukla karşılıyoruz.’
Mustafa Kemal Atatürk’ün de bu yönde pek çok sözü vardır. Dilerim, bu sözler, Kürdlere, ne yapmaları gerektiği konusunda yol gösterici olur. Araştırmacı-yazar Evin Çiçek’in çalışmasında, yaban kazlarının uçuşuyla ilgili çok ibret verici bir metin var. (s. 199-200) Bu metin de bir İngiliz uzman tarafından hazırlanmış. Bu metnin incelenip değerlendirilmesinde büyük yarar var. Bu metni bu yazıya ek olarak koyuyoruz.
Evin Çiçek’in çalışmasında çok önemli belgeler var. Bu belgeler elbette, yeri, zamanı geldiğinde araştırmacılar, yazarlar tarafından değerlendirilecektir. Evin Çiçek tarafından dile getirilen ve kitapta yer alan ‘Kürdlere Seslenişi,’e, bu yazıda da yer vermek istiyorum.
‘’Kürd, kendi gerçeğini, öğrenmek, bilmek, yazmak zorundasın. Sen seni yazmazsan, hem kendin öğrenemezsin, hem de öğretemezsin. Kiralanan ağızlar, kalemler, fazlasıyla etkilidir. Seni, ilkel, vahşi, düşünmesini bilmeyen, talancı, katliamcı olarak görmeye devam edecekler.’ (s. 318)
EK
Yaban Kazları ve Kürd Parti, Dernek Yöneticileri, Siyasi Şahsiyetler
İnsanlar, özellikle siyasi şahsiyetler, kazların uçma tarzlarını örnek alabilirler mi? Yaban kazları ‘V’ şeklinde uçuyorlar. Uçuşları, bakıp ta görebilenlerin dikkatini çeker. Bilim insanları, kazların ‘V’ şeklinde uçuşlarının sebeplerinin araştırma gereği duyuyorlar. Araştırma yapıyorlar ve sonuç herkes için öğretici bir içeriğe sahip oluyor.
Kazlar da tüm kuşlar gibi kanat çırparak uçarlar ve doğal olarak uzun mesafeli uçuşlarda büyük bir efor sarfederler. , ‘V’ şeklinde uçtuklarındaysa, uçan her kuş kanat çırptıkça, arkasındaki kuşu kaldıran bir hava akımı sağlamış oluyor, kuşun rahat uçmasını sağlıyor. ‘V’ şeklinde bir düzende uçulduğunda, uçan her kaz grubu mensuplarından biri‘ kanat çırpışı sonucu hava akımı oluşturuyor. Onlar kanat çırpışlarının sonucu olarak ortaya çıkardıkları hava akımını kullanma becerisine sahip olarak uçuşlarını iki konaklama arasındaki uzaklığı % 70 oranında uzatma başarısı gösteriyorlar. Tek kazın, tek başına gideceği en fazla yolu, grup halinde ‘V’ şeklinde uçarak, hemen hemen ikiye katlıyorlar.
Biz kaz ‘V’ grubundan ayrıldığında, diğer kuşların oluşturduğu hava akımını kullanma imkanı kalmıyor. O kaz uçmakta güçlük çekiyor. Bundan dolayı da gruba geri dönüyor. Grupla beraber yol almaya devam ediyor. ‘V’ halinde yol alan grubun en önünde giden kaz, önünde bulunan olmadığından hava akımından yararlanamıyor.
Bundan dolayı da daha fazla güç harcayıp geride yol alanlara göre daha erken yoruluyor. O yorulduğunda en arkaya geçiyor. Onun arkasında uçmakta olan kaz en önde yer alıp lider konumuna geçiyor. Bu değişim mecburidir, tekrarlanıyor. Niye mi? Böylece gruptaki her kaz, grubun her noktasında yer aynı oranda yoruluyor. Yorgunluktan dolayı uçuş hızı yavaşlamaya başladığında, arkada bulunan kazlar bağırarak, öndekileri uyarıyorlar. Daha hızlı gitme istemini iletiyorlar.
Gruptaki kuşlardan bir hastalandığında, yaralandığında, uçamayacak duruma geldiğinde, ona yardım etmek amacıyla gruptan iki kaz ayrılıyor. Onu korumak için yanına gidiyorlar. O kaz, yeniden uçabilecek durum gelene veya ölene kadar, onunla beraber kalıyorlar. Uçabilecek durumda olmayan kesinlikte terkedilmiyor. Yaralı iyileştiğinde veya öldüğünde, kendilerine bir başka kaz grubu buluyorlar. Hiçbir kaz grubu sağlık sorunu nedeniyle, sürüsünden kopmuş olan, refakat eden kazları reddetmiyor.
Kürdlerin o dönemki siyasi şahsiyetleri, kazların uçuş düzenlerini örnek alabilmiş olsalardı, Kürdistan’ı bağımsızlaştırmak için, belli hedeflere ulaşmak için, bir araya gelir, birbirlerinden destek güç alır, yıpranmadan darbe almadan hedeflerine daha kolay ve zaman kaybetmeden ulaşırlardı.
Kürd dernek, parti yöneticileri, siyasi şahsiyetler aynı yöne hedefe doğru giderlerken, birbirlerine üstünlük taslamadan, ‘önce ben’ demeden, bilgi alışverişini ve işbirliğini mecburi görürlerdi. Halkı, ulusal çıkarları düşünerek üstünlük yarışından, kibirlilikten narsitlikten uzak dururlardı.
Parti, dernek. yöneticileri, siyasi şahsiyetler, görevlerini yeri ve zamanı geldiğinde, bir başkasına bırakmak gerektiğinin bilincinde olurlardı. O kültüre, eğitime sahip, halkının ve ülkesinin çıkarını bireysel ailesel amaçların üstünde görüp öngörü sahibi siyasal şahsiyet pratiği gösterirlerdi. Parti yöneticileri, siyasal şahsiyetler, ilerlemek yol almak için farklı mesleklerden olup alanlarında uzmanlaşmış Kürdlerin uyarılarını göz önüne alıp, onların bilgilerinden yararlanırlardı. Ulusal çıkarlar, ulusal kurtuluş için, bu insanları danışman olarak görevlendirirlerdi. ‘Ben en önde giden olmalıyım, ben koltuğa layık olanım, beni yönetici yapın’ demezlerdi. Varlık-yokluk için karar verilen günlerde, birbirlerini görevden uzaklaştırmaz, İttihatçıların özel çabalarına yenilip bölünmez, parçalı görüntü oluşturmazlardı.
Sykes-Picot Anlaşması, Osmanlı İmparatorluğu’nun, Mezopotamya’da, Ortadoğu’da bulunan topraklarının paylaşımıyla ilgiliydi. 1915’de Fransız ve İngiliz yetkililerle başlayan bu anlaşma süreci, Kasım 1917’de Sykes-Picot- Sazanof Anlaşması olarak son şeklini aldı. Kürdler, Kürdistan bu anlaşmayla bölünmüş, parçalanmış, paylaşılmıştı.
Evin Çiçek’in, Kemalizm ve Kürd Ulusal Sorunu II kitabı yayımlandı. (Evin Çiçek, Kemalizm ve Kürd Ulusal Sorunu II, (İttihat ve Terakki Partisi, Müdafaa-i Hukuku Milliye/Reddi İlhak Cemiyetleri, CHP ve Kürd Örgütlenmesi) (SÎtav Yayınları, Eylül 2021, 510 s.
Bu yazıda kitapla ilgili değerlendirmeler yapmaya çalışacağım. Birinci kitaba yapılan değerlendirme için bk. Kemalizm ve Kürd Ulusal Sorunu, 8 Nisan 2020.
Kemalizm ve Kürd Ulusal Sorunu II çalışmasının önemli bir özelliği, 1919-1923 yılları arasında gerçekleşen, Kürd-Osmanlı (Türk) ilişkilerini, Kürd-İngiliz, Kürd-Fransız, Kürd-Rus (Bolşevik) vs. ilişkilerini ortaya koymasıdır. Bu konulardaki temel kaynak da İngiliz Sömürgeler Bakanlığı’nın, İngiliz Dışişleri Bakanlığı’nın, İngiliz Savaş Bakanlığı’nın, İngiliz Hindistan Bakanlığı’nın arşivleridir. Bu dönem İngiliz Sömürgeler Bakanı’nın, Winston Churchill (1875-1965) olduğunu bilmek de önemlidir. Başbakan Lloyd George (1863-1945)
Bu ilişkiler ortaya koyan diğer önemli bir kaynak da, Fransız Genelkurmayı Kara Ordusu’nun, Deniz Ordusu’nun arşivleri ve Nantes Diplomatik arşivleridir.
Araştırmacı yazar Evin Çiçek, 1922-1923’den sonra, 1927 Hoybun Cemiyeti’ne kadar olan gelişmelere de değinmektedir.
Evin Çiçek, araştırması boyunca Ankara, İstanbul isimlerini değil, Angora, Konstantinopolis isimlerini kullanmaktadır.
***
1908 İkinci Meşrutiyet devriminden sonra, Kürdler çok yoğun bir çaba içine girer. Kürdler, Kürdçe, Kürdistan hakkında örgütlenmeler gerçekleştirilmektedir, gazeteler dergiler yayımlanmaktadır. Kürdistan Teali Cemiyeti’nin kurulması ve Kürdistan Teali Cemiyeti Gazetesi’nin yayımlanmaya başlaması önemli bir gelişmedir. 1908’den sonra, birçok örgüt kurulduğunu, gazeteler dergiler yayımlandığını görüyoruz.
Kürdler, Birinci Dünya Savaşı sonunda, 1918’de, Osmanlı’nın yenilgisinden sonra, Osmanlı boyunduruğundaki Araplar, Arnavutlar, Bulgarlar vs. gibi, Osmanlı’dan kurtulma özgürleşme yoluna girdiler. Kürdistan Teali Cemiyeti’ni yeniden kurdular. Buna karşı İttihat ve Terakki Fırkası çevreleri de Kürdistan’da, Vilayat-ı Şarkıye, Hukuku Milliye Cemiyeti’ni kurdu.
Kürd aydınları, basın mensupları vs. İstanbul’da böyle bir çaba içindeyken, Kürdistan’da mîr, bey, şeyh, ağa, aşiret reisleri, birbirleriyle otorite ve üstünlük yarışındaydılar. İttihat ve Terakki çevreleri ise, Kürd aydınlarının bu çabalarına karşı çok yoğun ve yaygın bir şekilde psikolojik savaş harekatı başlattı. Bütün Muhammedilerin bir arada yaşaması gerektiği ısrarlı ve kararlı bir şekilde anlatılıyordu. Bu işler için çok özel bir şekilde eğitilmiş, Kuzey Afrika’dan, Libya’dan, Şeyh Senusi, Kürdistan’da çeşitli alanlarda dolaştırılıyordu. Hacı Bektaş-ı Veli de bu çerçevede değerlendiriliyordu. Evin Çiçek kitabının ilk 40 sahifesinde bu ilişkileri dile getirmeye çalışıyor. Bu konularla ilgili belgeleri değerlendiriyor.
Bu dönemde, İttihat ve Terakki taraftarlarının, Mustafa Kemal’in, Kürdlere ilişkin politikası birbirlerine zıt iki ayrı kanaldan yürütülmektedir. Mustafa Kemal, Kürd aşiret reisleriyle, Kürd şeyhleriyle, Kürd ağalarla, Kürd aydınlarıyla yaptığı yüzyüze görüşmelerde, ‘Kürd-Türk özkardeştir’ demektedir. (s. 50) ‘Kürdler-Türkler yekdiğerinden ayrılmaz bir bütündür…’ demektedir. (s. 68) Kürd beylerine, Kürd şeyhlerine, aşiret reislerine yazdığı mektuplarda bunu, kararlı ve ısrarlı bir şekilde vurgulamaktadır. ‘Kuvvacı milliyecilerle birlik olmasanız, emperyalist güçler, Kürdistan’ı Ermenistan yapacaklar’ söylemi de bu dönemin söylemidir. Karargahı Erzurum’da olan, 15 Kolordu Komutanın Kazım Karabekir de, Kürd şeylerine, aşiret reislerine vs. sık sık bu durumu anlatmaktadır.
Bu dönemde, Mustafa Kemal’in dilinde yoğun bir İslami söylem vardır. ‘Düşmana esir düşmüş Halife’yi kurtarma’ söylemi vardır. Bütün bunların kamuoyuna açık görüşmeler, yazışmalar olduğu şüphesizdir.
Aynı dönemde, Komutanlarla yaptığı ve gizli olduğu vurgulanan yazışmalarda, ise, örneğin Kürdistan Teali Cemiyeti’nin çalışmalarına kati surette izin verilmemesini, derneğin mahalli şubelerinin kapatılıp kapısına mühür vurulmasını istemektedir. Kürdlerle, Kürdçeyle, Kürdistan’ın bağımsızlığıyla ilgili konuşmalar yapanların soruşturulmasını, takibat altıda tutulmasını istemektedir.
Aynı dönemde, İttihat ve Terakki yöneticilerinin, yabancı misyon şeflerine, Kürd aşiretlerinin, Kürd şeyhlerinin, Kürd ağalarının ağzından, ‘İttihat ve Terakki ile beraberiz’ yollu sahte mektuplar yazdıkları da görülmektedir. Bu mektuplarda bazan birçok aşiretin, şeyhin isimleri de vardır, sahte mühürler ve imzalar da görülmektedir. Araştırmacı-yazar Evin Çiçek bu ilişkileri, kitabının (s. 51-134) arasında etraflı bir şekilde ele almaktadır. Mustafa Kemal’in bu konularda öbür komutanlarla yaptığı yazışmalarla ilgili belgeler çok ibret vericidir.
İngiltere’de, Sömürgeler Bakanlığı’nın, Dışişleri Bakanlığı’nın, Savaş Bakanlığı’nın ve Hindistan Bakanlığı’nın, Kürdler, Kürdistanla ilgili olarak kendi aralarında yazışmaları, görüşmeler gerçekleştirmeleri, bu konularla ilgili çok ayrıntılı bilgiler veriyor. Görüşmeler, konuşmalar, yazışmalar, anti Kürd bir tutum sergiliyor. Bu konularla ilgili olarak, yukarıda söz edilen bakanlıkların gizli belgeleri Kemalizm ve Kürd Ulusal Sorunu II kitabının, 112-149 sahifeleri arasında yer alıyor.
Üç Petrol Kuyusu ve Üç Etnisite İçin Bir Devlet
Birinci Dünya Savaşı sırasında, Büyük Britanya, Kürdistan için, özellikle Kürdistan’ın Güneyi için, diyelim Musul eyaleti için hazırladığı bir araştırma metni var. Bu araştırmanın, antropologlar, tarihçiler, sosyologlar ve askeri uzmanlar tarafından gerçekleştirildiği kanısındayım. Bu, belge, kitabın, 151-204 sahifeleri arasında yer alıyor. Kürd toplum Yapısı, tarihsel gelişmeler, Kürd dili üzerinde çalışmalar, bu bölümde yer alıyor.
Bu, ta savaş yıllarında, Büyük Britanya’nın, Irak’ı ayrı bir devlet olarak planladığını ortaya koymaktadır. Buna, Evin Çiçek’in kitabında, Üç Petrol Kuyusu ve Üç Etnisite İçin Bir Devlet, tasarımı denmektedir. (s. 415) O dönemde, Irak üç eyaletten meydana geliyordu. Musul, Bağdat, Basra. Musul Eyaleti, bugün, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni oluşturan üç vilayeti, Hewler, Süleymaniye, Duhok’u ve Kürdistan’dan koparılan alanların tamamını içine alıyordu. Şeyh Mahmud Berzenci’den, Binbaşı Noel’in çabalarından da bu bölümde, ayrıntılı bir şekilde söz edilmektedir.
Bu belgenin bir yerinde, ‘Ruslar, işgal ettikleri alanlarda, el koydukları Kürd mallarının yarı fiatını bile ödemiyorlardı’ denilmekted0ir. (s. 159)
Sykes-Picot Anlaşması, Osmanlı İmparatorluğu’nun, Mezopotamya’da, Ortadoğu’da bulunan topraklarının paylaşımıyla ilgiliydi. 1915’de Fransız ve İngiliz yetkililerle başlayan bu anlaşma süreci, Kasım 1917’de Sykes-Picot- Sazanof Anlaşması olarak son şeklini aldı. Kürdler, Kürdistan bu anlaşmayla bölünmüş, parçalanmış, paylaşılmıştı.
Birinci Dünya Savaşı’da Büyük Britanya, Fransa, Rusya İtilaf Devletleri’ni, Almanya, Avusturya-Macaristan, İtalya, Osmanlı Devleti İttifak Devletleri’ni oluşturuyordu.
***
Yukarıda, çeşitli batılı kişilere ve kurumlara, Kürd aşiret reisleri, Kürd şeyhleri, Kürd siyaset adamları adına İttihatçılar tarafından telgraflar çekildiğini belirtmiştim. Bu telgraflarda, Kürdistan Teali Cemiyeti eleştiriliyor. Cemiyetin bütün Kürdler temsil edemeyeceği anlatılıyor. ‘Kürdler bizimle birlikte …’ mesajı veriliyor. (s. 206)
Bu telgraflardan birçok örnek, kitapta, s. 205-240 arasında yer alıyor. Bu bölümde, Koçgirizade Alişer ‘in, ve diğer Kürd ileri gelenlerinin, Kürdistan Teali Cemiyeti yetkililerine gönderdiği mektuplardan ve anlatımlardan da söz ediliyor. (s. 221 vd. )
Kemalizm ve Kürd Ulusal Sorunu II kitabında, yabancı misyon şeflerinin, Kürdistan Teali Cemiyeti’ni, Seyid Abdülkadir’i, arkadaşlarını, nasıl algıladıkları da, anlatılıyor. (s. 241-258)
1921 yılı, İngiltere’nin Kürd politikasının iyice belirlendiği bir yıldır. ‘Şu anda, Kürdler için olumlu hiçbir şey yapamayız ’(s. 300) denilmektedir. ‘Kürdlere heyecan verecek açıklamalardan kaçınalım…’ sözleri sık sık dile getirilmektedir. (s. 305) Şerif Paşa’nın, Kürdlerle, Kürdistanla özel bir bağının olmadığı da belirtilmektedir. Mevlanzada Rifat (1869-1931) ve arkadaşları hakkında da değerlendirmeler yapılmaktadır.
1921 yılı gelişmeleri, Evin Çiçek’in kitabının, 259-386 sahifeleri arasında yer almaktadır.
Araştırmacı-yazar Evin çiçek daha sonra Fransızlarla ilişkilerden, (s.387 vd.) daha sonra da büyük paylaşımdan (s. 403 vd.) söz etmektedir. Fransızlarla ilişkiler bölümünde, İttihatçıların, Mustafa Kemal’in Şeyh Senusi’ye verdikleri görevden de bahsedilmektedir. Bu konuda şöyle denilmektedir: “Aşiretler, Osmanlı’ya savaş vergisi vermedikleri gibi asker de vermiyorlardı. Şeyh Senusi’nin, Kürdlere önerisi şuydu: “Eğer Kürdler Hristiyan dininden olanlara karşı, verilen mücadeleye, katılırlarsa, bunun karşılığında Kemalistler de Kürdistan’a kesin bir otonomi verecekler. Kürd şeflerinden birkaçını da, kendilerine bağlı mutasarrıf, kaymakam yapacaklar…” (s. 396)
Şeyh Senusi’nin ağzından dile getirilen otonomi, ta o zamanlardan çelişkiler içeriyor.
İsmet İnönü, Lozan’da, delegasyon başkanın olarak, Kürdler, Türkler, öz kardeştir. Biz Kürdleri de temsil ediyoruz, diyen kişidir. (s. 415) 1925’de ise, Başbakan olarak konuşan İsmet İnönü, “ Vazifemiz, bu vatan içinde bulunanları behemahal Türk yapmaktır. Türklüğe ve Türkçülüğe muhalefet edecek unsurları, kesip atacağız. Bu vatana hizmet edeceklerde arayacağımız nitelikler, her şeyden evvel adamın, Türk ve Türkçü olmasıdır. Bu ülkede, sadece Türk ulusu, ırksal haklar talep etme hakkına sahiptir. Başka hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur…” diyecektir. (s. 489) 1930’larda, dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt da benzer konuşmalar yapacaktır. (s. 489-490)
***
Evin Çiçek’in kitabının baş tarafına koyduğu birkaç satırın bilincine varmak da önemlidir: Savaş, Kürdler tarafından çok iyi bilinen, tanınan, Osmanlı, Pers, Rus İngiliz ve Fransız ordularının, en örgütlü ve sınırsız hırsızlıklarıdır. Tarih bizden yana olmadı. Çünkü tarihimizi işgalciler yazdı. (s. 11)
***
Gerek gizli, gerek açık, bu kadar geniş arşive, külliyata rağmen, Cumhuriyet’ten sonra, ‘Kürd diye bir millet yok, Kürdçe diye bir dil yok…’ görüşü, aydınlara, yazarlara, akademiye, yargı organlarına vs. nasıl kabul ettirilebilmiştir? sorusu temel bir soru olmalıdır. Kürdler, bu görüşü nasıl benimser görünebilmiştir?
Buna bağlı olarak öbür soru da şu olmalıdır: Bu kadar geniş arşive, külliyata rağmen, Büyük Britanya, Fransa, Rusya, ABD gibi devletler , Avrupa konseyi, İslam Konferansı, Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kurumlar, “ Kürd diye bir millet yok, Kürdçe diye bir dil yok, bunlar dağ Türkleridir…” görüşünü nasıl benimseyebilmişlerdir?
Küçük Bir Eleştiri
Kitabın adı, Kemalizm ve Kürd Ulusal Sorunu’dur. Ama, kitapda, baştan sona kadar, çift rakamlı sahifelerin tepesinde, Kemalizm ve Kürd Ulusal Sorunu I yazıyor. Sîtav Yayınevi, kitabın, çift rakamlı her sahifesinin tepesinde, kitabın adı yazılmalı, bu bizim üslubumuzdur, diyebilir. Ama bu konuda dikkatli olmazsanız, 500 sahifelik bir kitapda 250 defa aynı yanlışı tekrarlamış olursunuz. İsmail Beşikci
https://www.nerinaazad1.com/tr/columnists/ismail-besikci/kemalizm-ve-kurd-ulusal-sorunu