Yılların sorununu şakkadanak çözme iddiam yok,

Türkiyeli solculara basit sorular sorup meramımı anlatmaya çalışayım...

'Türkiyeli solcular'ın yanıtlaması istemiyle bir dizi soru soran Demirtaş: Sosyalistler, solcular kendi cumhurbaşkanı adaylarıyla mı seçime girecek yoksa ilk turdan itibaren muhalefetin ortak adayını mı destekleyecek?

5 yıldır tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, "sol blok" tartışmalarıyla ilgili olarak kaleme aldığı yazısında, "Yılların sorununu, cezaevinden şakkadanak çözme iddiam yok. Türkiyeli solculara basit sorular sorup sorularıma basit yanıtlar isteyerek meramımı daha net anlatmaya çalışayım" dedi. Demirtaş, "Sosyalistler, solcular kendi cumhurbaşkanı adaylarıyla mı seçime girecek yoksa ilk turdan itibaren muhalefetin ortak adayını mı destekleyecek?" diye sordu. 

Daha önce sol blok inşasına gidilmesi gerektiği çağrısı yapan eski HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, Evrensel gazetesi için kaleme aldığı yazısında bir dizi soru sordu.

Demirtaş, "Türkiyeli solculara" şu soruları yöneltti:

  • Sosyalistler, solcular kendi cumhurbaşkanı adaylarıyla mı seçime girecekler yoksa ilk turdan itibaren muhalefetin ortak adayını mı destekleyecekler?
  • Kendi adaylarıyla seçime gireceklerse nasıl bir adayla, hangi ilke ve programla seçmenlerin karşısına çıkacaklar?
  • Seçim kampanyasını nasıl örgütleyecekler?
  • Olası ikinci turda nasıl bir tutum alacaklar?
  • Muhalefetin ortak adayı etrafında buluşulacaksa o adayın belirlenmesi, programı, ilkeleri konusunda şimdiden masada olmak için neler yapmak gerekiyor?
  • Milletvekili seçimlerine, bir çatı partide girilecekse hangi partide buluşulacak? Çatı parti olmayacaksa sol, sosyalist adayların diğer uygun partilerden olabildiğince fazla sayıda aday gösterilebilmesi ve seçilmeleri, sonrasında belki Mecliste en az yirmi kişilik bir sosyalist grubun oluşması için neler yapılabilir? Oluşacak bu sosyalist Meclis grubu, bir çatı partisine dönüşebilir mi? Sosyalist grup olarak olası koalisyon hükümetlerinde yer alınabilir mi? Bu ihtimal varsa hangi kesimler, kimler Meclise taşınırsa daha verimli olur?
  • Seçimlerde iktidar değişirse valiler, kaymakamlar, rektörler, dekanlar, bakanlık üst düzey bürokrasisi başta olmak üzere on binlerce yeni kadro göreve gelebilir. Soldan ve emekten yana ve kadın kimliğiyle kaç nitelikli bürokrat bu mevkilerde görev alarak demokratikleşmeye sol perspektifle katkı sunabilir? Bu kişiler kimler olabilir?
  • Solu devlete ve iktidara entegre edip yozlaşma tehlikesine karşı tüm bu çabaların yanında sivil ve kültürel alan, sendikalar nasıl güçlendirilebilir? Bu şekilde, solun bağımsız olarak kitleselleşmesinin önü nasıl açılabilir?
  • Bunlar yapılmazsa yeni iktidarın sağ, neoliberal, emek karşıtı, çevre karşıtı bir politikaya hızla savrulmayacağının garantisi, tedbiri nedir?

Solun, yanıtları somut ve yalın bir dille yanıtlamasını istediğini dile getiren Demirtaş, bunun için bir konferans veya bir çalıştay yapmanın faydalı olacağını dile getirirken, "Yoksa HDP sol mudur, Demirtaş gerçekte solcu mudur, Kürt hareketi solda mıdır diye tartışmak üzere bir konferans önermemiştim. Ama hiç değilse bir araya gelip bu soruların yanıtlarıyla emekçi kitlelerin karşısına çıkın. Merak etmeyin, ben de az buçuk solcu olarak sizin arkanızda olacağım. Hiç değilse emekçiler için bu tarihi fırsatı kaçırmayalım. Unutmayın, sol akıl işin içinde olmadan toplum, devlet ve dünya daha iyiye evrilemez. Şu, fenomen haline gelmiş karikatürdeki isyanla bitireyim: Millet aç, aç!" dedi. 

Selahattin Demirtaş Evrensel'e yazdı: Sola bir çağrı daha

Selahattin Demirtaş: Yılların sorununu, cezaevinden şakkadanak çözme iddiam yok. Türkiyeli solculara basit sorular sorup sorularıma basit yanıtlar isteyerek meramımı daha net anlatmaya çalışayım.

Selahattin DEMİRTAŞ       
Edirne Cezaevi

Seçimlerde emeğin ve emekçinin taleplerini görünür kılacak, oluşacak yeni yönetimle birlikte sol perspektifi çözüm gücü haline getirecek bir sol blok önerisi içeren yazıma çeşitli düzeylerde destek, öneri, eleştiri veya karşıt görüşler içeren açıklamalar yapıldı, yazılar yazıldı. Buradaki imkanlar ölçüsünde tümünü takip etmeye çalıştım. Her biri kıymetli ve bu tartışmaya katkı veriyor, tartışmayı olgunlaştırıyor.

Bu yazıdaki niyetim eleştirilere cevap vermek değil, baştan belirtmek isterim. Her eleştiriyi anlamaya çalışmak benim açımdan daha doğru bir tutum olacağından, hepsini dostça not ettiğimin bilinmesi gerekir.

YILLARIN SORUNUNU, CEZAEVİNDEN ŞAKKADANAK ÇÖZME İDDİAM YOK

Solun kendi içindeki çok parçalı ve uzlaşmaz duruşunu, bu konudaki ısrarını ve inadını hem yakın tarihimizden hem de kişisel deneyimlerimden yola çıkarak iyi bildiğimi söyleyebilirim. Durum ne yazık ki budur. Bağımsız, birleşik sol, sosyalist cephe veya çatı parti denemelerinin tümü bizzat sol eliyle her seferinde boşa çıkarılmış, fırsatlar bir bir heba edilmiştir. Günümüzde Türkiye’de kendisini sol, sosyalist, Marksist, komünist olarak tanımlayan kaç parti, hareket, platform, yayın çevresi veya girişim var, sayısını bilmiyorum. Ama birçoğunun “öz hakiki sol”, “gerçek sol”, “bizden başkası sol değil solu” olarak tanımladığını biliyorum. Çok uzun yıllardır çözülemeyen solda birlik sorununu cezaevinden şakkadanak çözme iddiasıyla bir çağrı yapmadığımın bilinmesini isterim. Türkiyeli solculara basit sorular sorup sorularıma basit yanıtlar isteyerek meramımı daha net anlatmaya çalışayım.

MERAMIMI SORULARLA ANLATMAYA ÇALIŞAYIM

  • Sosyalistler, solcular kendi cumhurbaşkanı adaylarıyla mı seçime girecekler yoksa ilk turdan itibaren muhalefetin ortak adayını mı destekleyecekler?

  • Kendi adaylarıyla seçime gireceklerse nasıl bir adayla, hangi ilke ve programla seçmenlerin karşısına çıkacaklar?

  • Seçim kampanyasını nasıl örgütleyecekler?

  • Olası ikinci turda nasıl bir tutum alacaklar?

  • Muhalefetin ortak adayı etrafında buluşulacaksa o adayın belirlenmesi, programı, ilkeleri konusunda şimdiden masada olmak için neler yapmak gerekiyor?

  • Milletvekili seçimlerine, bir çatı partide girilecekse hangi partide buluşulacak? Çatı parti olmayacaksa sol, sosyalist adayların diğer uygun partilerden olabildiğince fazla sayıda aday gösterilebilmesi ve seçilmeleri, sonrasında belki Mecliste en az yirmi kişilik bir sosyalist grubun oluşması için neler yapılabilir? Oluşacak bu sosyalist Meclis grubu, bir çatı partisine dönüşebilir mi? Sosyalist grup olarak olası koalisyon hükümetlerinde yer alınabilir mi? Bu ihtimal varsa hangi kesimler, kimler Meclise taşınırsa daha verimli olur?

  • Seçimlerde iktidar değişirse valiler, kaymakamlar, rektörler, dekanlar, bakanlık üst düzey bürokrasisi başta olmak üzere on binlerce yeni kadro göreve gelebilir. Soldan ve emekten yana ve kadın kimliğiyle kaç nitelikli bürokrat bu mevkilerde görev alarak demokratikleşmeye sol perspektifle katkı sunabilir? Bu kişiler kimler olabilir?

  • Solu devlete ve iktidara entegre edip yozlaşma tehlikesine karşı tüm bu çabaların yanında sivil ve kültürel alan, sendikalar nasıl güçlendirilebilir? Bu şekilde, solun bağımsız olarak kitleselleşmesinin önü nasıl açılabilir?

  • Bunlar yapılmazsa yeni iktidarın sağ, neoliberal, emek karşıtı, çevre karşıtı bir politikaya hızla savrulmayacağının garantisi, tedbiri nedir?

    AÇIK SORULARA SOMUT YANITLAR VEREBİLMEK SOLA DÜŞER

    Sorular açık ve yalın. Yanıtlarını da aynı yalınlıkta ve somut şekilde verebilmek sola düşer. Bunun için bir konferans, bir çalıştay gibi bir çalışma yapmak faydalı olur diye düşünüyorum. Yoksa HDP sol mudur, Demirtaş gerçekte solcu mudur, Kürt hareketi solda mıdır diye tartışmak üzere bir konferans önermemiştim. Ama hiç değilse bir araya gelip bu soruların yanıtlarıyla emekçi kitlelerin karşısına çıkın. Merak etmeyin, ben de az buçuk solcu olarak sizin arkanızda olacağım.

    Hiç değilse emekçiler için bu tarihi fırsatı kaçırmayalım. Unutmayın, sol akıl işin içinde olmadan toplum, devlet ve dünya daha iyiye evrilemez. Şu, fenomen haline gelmiş karikatürdeki isyanla bitireyim: Millet aç, aç!

    Hepinize dostça selamla, sevgiyle…

    Umut olmadan yaşanır mı?

    Pandemi koşullarının da tetiklemesiyle kapitalizm, dünya genelinde, kendi iç krizlerinden birini yaşıyor. Gelişmekte olan ülkeler ile geri bırakılmış ülkeler başta olmak üzere milyarlarca işsiz, emekçi ve emekli açlık sınırının bile altına itilmiş, derin bir yoksulluk yaşıyor.

    Ekonomik krizlerin dönemsel olarak pik yaptığı noktalarda bile fatura asla büyük sermaye sahiplerine çıkmaz, çıkarılmaz. Onlar her zaman ‘yangından ilk kurtarılacak’ olanlardır veya yangının bizzat sorumlularıdır, yanmazlar. Kapitalizmde bedel her zaman emekçi tarafından ödenir, zaten öyle olmasa adı kapitalizm olmazdı.

    Kafaya çivilenmesi gereken gerçeklik

    Yoksulluğun, açlığın, çaresizliğin şakası yok. Emekçiler düpedüz kölelik koşullarında çalışıyor. İş güvencesi olmadan, iş güvenliğinden yoksun ve tedirgin şekilde karın tokluğunun bile güçlükle sağlandığı ağır şartlar dayatılıyor emekçilere.

    Bugün (2 Ekim) Halk TV’de, DİSK Genel Merkezi önünde eylem yapan emekçilerle bir röportaj vardı. Şöyle diyordu bir işçi: “Kızım üniversiteyi kazandı. İhtiyaçları için alışverişe çıktık. Bir kot pantolon 170 lira. Bir gömlek 150 lira. Kızım dedi ki, ‘Baba, pantolon almayalım.’ Ben sabahları kahvaltı niyetine simit alıyorum. Ama çoğu zaman yanına meyve suyu alamıyorum.” Lütfen bu emekçi arkadaşın mealen yazdığım cümlelerini bir daha okuyun. Sonra bir daha, bir daha. Bu gerçeklik kafanıza çivi gibi çakılana, yoksulluğun nasıl derinleştiğini hissedene, idrak edene kadar tekrar tekrar okuyun. Yoksulların ve emekçilerin tekrar okumasına gerek yok elbette.

    Servet dağılımındaki büyük dengesizlik

    Birleşmiş Milletler raporlarına göre dünyada bir buçuk milyar insan yoksulluk içinde yaşıyor, bir milyar insan açlıkla karşı karşıya. İngiltere merkezli OXFAM adlı uluslararası yardım kuruluşunun raporuna göre ise dünyanın en zengin 2 bin 153 kişisinin toplam serveti, 4,6 milyar insanın toplam servetinden fazla. Dünya nüfusunun en zengin yüzde 1’lik kısmının serveti ise 7 milyar insanın toplam servetinin iki katından fazla. Dünyanın en zengin 22 erkeğinin serveti, Afrika kıtasında yaşayan tüm kadınların servetinden fazla.

    Herkes kendi servetini, servet derken de neyi varsa, 100 dolarlık banknotlara çevirip üst üste koysa dünya nüfusunun tamamına yakını ancak ayak bileği seviyesine ulaşabilirken en zengin iki kişinin serveti atmosferi geçip uzaya ulaşabiliyor.

    Mısır piramitleri beş bin yıl önce yapıldı. Bir kişi o günden bugüne her gün tam 10 bin dolar biriktirmeyi başarsaydı bile bugünün en zengin beş kişisinin servetinin ancak yüzde yirmisini biriktirebilmiş olurdu. İşte sermaye tekelleşmesi bu boyutlara varmış durumda.

    Şimdi tekrar okuyalım. “Baba, pantolon almayalım.”

    Mücadeleyi büyüterek cevap olacağız

    Türkiye’de ise durum çok daha vahim. Saray ve avanelerinin, soyguncu ve talancı yandaş müteahhitlerin servetlerinin toplamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi bütçesinin birkaç katına ulaşmış durumda. Yani beş-10 kişinin parası, devletin tüm parasından kat kat fazla. Ballı ihaleler, yedi-sekiz yerden alınan yüksek maaşlar, lüks, şatafat, pudra şekerleri…

    “Simidin yanına meyve suyu alamıyorum.”

    Yazacak, söyleyecek, eyleyecek çok şey var. İnsanın yüreği daralıyor, öfkesi kabarıyor. Tüm emekçi kardeşlerime tavsiyemdir, öfkeniz biriksin. Bu düzeni değiştirecek olan şey, sizin öfkenizin örgütlü mücadelesidir.

    Güçlü bir sol blok

    Sol parti ve hareketlere önemli, tarihsel görevler düşüyor. AKP sonrası Türkiye’de demokrasi inşa edilecekse eğer, sol olmadan, emeğin sesi olmadan yeni rejimin inşasına göz yumulmamalıdır. Hem demokrasinin inşası sürecinde hem de emek mücadelesinin yükseltilmesi için şimdiden yapılacak hazırlıklar hayati derecede önemlidir.

    Bunun için parti, hareket, kişi ayırımı yapmaksızın tüm sol ve sosyalist güçler, bir konferansta bir araya gelerek hem seçime kadar nasıl ortak bir mücadele yürüteceklerini hem seçimlerde nasıl ortak bir tutum alabileceklerini tartışabilir. Sol ve sosyalist güçler, hem seçimlerin ardından demokrasinin inşasında nasıl roller alabileceklerini ve hem de emek mücadelesini yeni dönemde nasıl başat hale getirebileceklerini tartışıp netleştirmek ve emekçilerin huzuruna ortak bir tutum belgesi, bir yol haritasıyla çıkmayı başarmak zorundadır.

    Kişisel ve partisel çıkarlar gözetilmeden güçlü bir sol blok inşasına gidilebilir. Bu sol blok, tüm demokratik partilerin içine dağılıp seçimleri ve sonrasındaki süreçleri emekçiler lehine etkileme gücüne ulaşabilir. İlle de herkesin bir tek partide buluşup birleşmesi de gerekmiyor. Uygun yöntemlerle, solu iktidar ortaklığına taşıma gayreti içinde olmak gerekir. Meclise, bürokrasiye ve iktidara olabildiğince nitelikli, birikimli sol, emekçi kadroyu taşıyabilmek, temel hedeflerden olmalıdır.

    Daha iyisini, siz dışarıdaki arkadaşlar düşünüp yapabilirsiniz elbette. Benimki sadece bir öneri, bir fikir jimnastiği. Eminim, HDP de bu tür çalışmaların içinde yer alacak ve tüm gücüyle destek olacaktır.

    DİSK’in önündeki emekçi arkadaşımızın Halk TV’deki o röportajda söylediği final cümlelerle bitirelim biz de: “Umudumuz var elbette. Umut olmadan yaşanır mı?”

    Not: Bu yazıyı yazdığım esnada Bingöl’de iki işçinin bir saldırıda katledildiğini öğrendim. Saldırıyı açıkça kınıyor ve yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı ve sabır diliyorum. Bu tür cinayetlerin tek bir haklı ve meşru gerekçesi yoktur, olamaz.

    Selahattin Demirtaş
    Edirne Cezaevi

104 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın