"Ana muhalefet partisi olarak bilinen CHP'nin kendi içinde bir kriz yaşaması kaçınılmazdır" tespitinde bulunmuştum. Zamanlaması bakımından yapılan tartışmalara ve bir kısım uyarılara rağmen İnce'nin ekibi tarafından imzaların toplanmasıyla bu süreç fiilen başladı. Mesele "Kılıçdaroğlu mu, İnce mi?" tartışmasının çok ötesinde bir süreci oluşturuyor. CHP içerisindeki iktidar krizi daha çok kurultay merkezli örgütsel bir değişimi içeriyor. CHP'nin politikaları üzerinde ciddiye alınabilir bir tartışma söz konusu değil.
CHP'de "Kim genel başkan olmalı, kurultay nasıl toplanacak" tartışması yaşanırken, Bahçeli destekli Erdoğan iktidarı, 24 Haziran 2018 tarihinde gerçekleşen ve rejimin yeniden örgütlenmesini sağlayan Cumhurbaşkanlık Sistemi'ni hızla uygulanmaya koymaya başladı.
Bütün anti-demokratik uygulamaların kesintisizce yaşama geçirildiği OHAL koşullarında dahi AKP-MHP ittifakı ancak %52 oy alabildi. Toplumun %48'i uygulanmaya konulan modelden memnun değil. Seçimler demokratik bir ortamda yapılmış olsaydı, AKP-MHP ittifakının kazanmasının çok zor olacağını Bahçeli de, Cumhurbaşkanı Erdoğan da biliyor. Demek ki, halen güçlü bir toplumsal dinamik var.
Kendisini ana muhalefet partisi olarak gören CHP ise "kararnameler" devletinin politikalarına karşı daha güçlü politikalar üretmek, hatalarından dersler çıkarmak, toplumsal dinamiklerle nasıl buluşacağını, alt katmanları nasıl örgütleyeceğini, önümüzdeki Mart 2019 yerel seçimlerine nasıl hazırlanacağını tartışmak yerine kendi içerisinde iktidar rekabetiyle meşgul.
CHP, devlet kuran parti psikolojisinden kurtulamadı
1950'lerden beri muhalefette kalmasına rağmen hemen her dönem kendisini devletin sahibi olarak gören CHP'nin bir kasabadaki yöneticisinden genel başkanına kadar kendilerini her zaman toplumun üstünde gördüler. Hep emir veren, yöneten, toplumun alt katmanlarıyla buluşmaya ihtiyaç duymayan güçlü elit yöneticiler tabakasını temsil ettiler. Bürokratlaşmış CHP kadroları, dünyadaki ve ülkedeki toplumsal, politik ve ekonomik gelişmeleri okuma becerisini gösteremediler. Değişim süreçlerini doğru okuyup uygun politik stratejiler ve örgütlenme modelleri oluşturamadılar. Dahası böyle bir çabaları ve istemleri hiç olmadı. Örneğin İstanbul'da CHP'nin oy oranının yüksek olduğu Bakırköy, Şişli, Beşiktaş, Beylikdüzü, Kadıköy, Sarıyer, Avcılar gibi ilçelerin gayrisafi milli hâsıladaki (GSMH) payı 20-50 bin dolar arasındayken, tersten oy oranının oldukça düşük olduğu, Bağcılar, Esenler, Gaziosmanpaşa, Tuzla, Sultanbeyli gibi ilçelerin GSMH payı ise 3-6 bin dolar arasındadır. CHP, ekonomik olarak toplumun üst katmanlarını oluşturan sahil kentlerine veya ilçelerine sıkışan bir konumda bulunuyor.
Toplumdaki sosyolojik değişimi göremeyen ve buna uygun politikalar geliştiremeyen CHP'nin toplumsal dinamikleri hızla daralıyor ve güç kaybı yaşamaya devam ediyor. CHP, artık devletin yönetimsel yapısı değiştiğine göre toplumsal dinamiklerle buluşabilecek daha gerçekçi ve objektif politikalar oluşturmalıdır. Dahası toplum tarafından kabul gören ve temel değişiklikleri içeren politikalara yönelmelidir.
CHP'nin oy oranı %22-25 bandında durması, toplumun tercihlerindeki değişimi gösteriyor. CHP'nin toplumun farklı sosyal katmanlarıyla buluşması kısa sürede gerçekleşmesi oldukça zor görünüyor. Bunun için hem politikalarını yenilemeli hem de merkezden aşağıya doğru kadro ve yönetici tabakasını değiştirmelidir. Bu nedenle CHP'nin bugünkü durumunu analiz ederken, ideolojik bakış açısı, politik stratejisi ve örgütlenme yapısı birlikte ele alınmalıdır.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu ve ekibi
Kılıçdaroğlu, CHP içerisinde doğal koşullar içerisinde yürütülen bir kongrede seçilerek gelmedi; tersine Baykal'ı tasfiye eden gücün yarattığı politik ortam sonucunda genel başkan oldu. Baykal'dan sonra CHP'nin mutlak hakimi olan Önder Sav ekibi, Kılıçdaroğlu'nu yönetebileceklerini düşünerek destekledi. Kılıçdaroğlu ise tersten Sav'ın ekibini kısa sürede tasfiye ederek inisiyatifi ele aldı. İçteki güç dengelerini nasıl yöneteceğini bilen CHP genel başkanı, sakin ama sanıldığı gibi saf değil tersine grup/ekip dengesini ince hesaplayan biridir. Kendisine karşı olabilecek potansiyel güçleri aşamalı olarak etkisizleştirmeyi başarıyor.
Politik olarak sosyal demokrat bir çizgiyi temsil etme başarısını gösteremeyen, anlık gelişmelere ve daha çok devletin ihtiyaçlarına göre politikalar belirlemeye çalışan Kılıçdaroğlu, hemen her seçimde CHP tabanıyla hiçbir bağı olmayan, doğrudan sağ politikaları temsil eden birçok kişiyi milletvekilliğine, belediye başkanlığına aday gösterdi. Demirel'in, Çiller'in eski danışmanlarıyla çalıştı. 17/25 Aralık soruşturmasından sonra Gülen Cemaati'yle dirsek temasına geçti. Bu nedenle CHP tabanı üzerinde hiçbir etkisi olmayan ama devletin derin ilişkileriyle bağları olanların, gerektiğinde Gülen Cemaati'yle yakın ilişkisi olan Erdoğan Toprak, Ankara eski Büyükşehir Belediye Başkanı Gökçek ile ortak şirket kuran Tekin Bingöl gibilerin CHP merkezinde etkin pozisyonda olmaları bir tesadüf değil.
Tekin Bingöl'ün ani telefonuyla 10 dakika içinde karar verip milletvekili olan, ABD ekolünde olan Selin Sayek Böke'nin çok kısa sürede CHP içerisinde etkili bir konuma gelmesi de bir tesadüf değildi. Kılıçdaroğlu, nispeten sosyal demokrat kimliğiyle ön plana çıkan Cihaner'in milletvekili olmasına izin vermedi ama tersten Cihaner ile birlikte hareket eden Böke'nin milletvekili olmasına sessiz kaldı. Çünkü tepeden gelen Böke, arka plan projenin bir parçasıdır.
Politika oluşturma, yönetme ve örgütleme yeteneği olmayan Canan Kaftancıoğlu'nun İstanbul İl Başkanlığı'na getirilmesi de sadece CHP'li belediyelerin rant için yönetecekleri biri olarak görmelerinden kaynaklanmıyor, esasen küresel spekülatör Soros Vakfı'yla derin bağları olan Erdoğan Toprak-Oğuz Kaan Salıcı ekibinin CHP Genel Merkezi'nde etki alanı bakımından dikkat çekiyor.
Kürt-Alevi kimliğini özenle gizleyen, hatta Horasan'dan gelen bir Türkmen boyundan olduğunu söyleyen, parti içerisindeki rekabeti ve ortaya çıkan krizleri kendi gücünü korumanın bir aracı haline getirmede ustalaşan Kılıçdaroğlu'nun politik süreci yönetmede kendisini nispeten geliştirdiğini söyleyebiliriz. Adalet Yürüyüşü ile Türkiye'nin gündemini belirleme başarısını gösterdi. 24 Haziran seçimleri öncesinde "ortak muhalefet" oluşturma planındaki taktik çıkışları önemli bir etki yarattı. Tabanın arzusu da olsa iki kez kendisine rakip olmuş İnce'yi Cumhurbaşkanlığı için aday göstermesi de ayrıca takdir toplayan politik bir tutum olarak değerlendirildi. Ancak bütün çabasına rağmen seçim sonuçları istediği gibi olmadı.
Liderliği hazırlanan İnce
Kılıçdaroğlu ve yönetimi başarısızdır. Tersten İnce, CHP'den fazla oy alması nedeniyle başarılı sayılmaz. İnce sanıldığı gibi güçlü, etkili ve dengeleri değiştirecek düzeyde bir lider değil. Ancak yaptığı çıkışı, özellikle CHP tabanında ciddiye alınabilir bir etki yarattı ve yıllardır sessizleşen, kendi kabuğuna çekilen kitlenin hareketliliğini sağladı.
CHP'nin oylarında belirli bir düşüş var. Ancak İnce'nin oylarında sanıldığı gibi ciddi bir artış söz konusu değil. İnce'nin %30 olmasını etkileyen birçok faktör var. Örneğin, 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan Anayasa Referandumu'nda İzmir'de "Hayır" oyu %68,8, İnce'nin almış olduğu oy %51 olarak gerçekleşmiş. Yaklaşık %18'lik bir oy kaybı yaşandığı gibi Erdoğan'ın oylarında da bir artış görülüyor. Tunceli seçim sonuçları bize farklı bir bakış açısını sunuyor. HDP'nin oyu %51, İnce'nin oyu %58 ve Demirtaş'ın oyu ise %21 civarında kalmış. Tunceli'deki durum birçok ilde gözlemleniyor. Yani HDP'nin Kürt-Alevi seçmeni, parlamento seçimlerinde HDP'ye oyunu verdi ancak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Demirtaş'ın kazanma olasılığının olmadığını gördüklerinde oyunu İnce'ye verdi. HDP ile Demirtaş, İyi Parti ile Akşener oyları arasındaki farkın İnce'ye gitme olasılığı yüksektir.
İnce'nin parlamenter rejime dönüş konusunda ayak direteceği açıktı. Seçim programı süresince "parlamenter sisteme geri dönüş" üzerinde hemen hiç durmadı, tersine Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nde neler yapacağını açıkladı. Bunun bir başka anlamı, Erdoğan'a benzer özellikleri olduğu söylenen, bu nedenle Erdoğan'la laf yarışında çoğu kez üstünlük sağlayan İnce'de otoriter bir kişilik var. Yönetim tarzında tek başına karar verme eğilimi oldukça yüksek. Entelektüel bilgi düzeyi zayıf olduğunda seçim çalışmaları boyunca birbirini tekrarlayan açıklamaların dışına çıkamadı. Danışmanlar grubu olduğunu söylemesine rağmen söyleminin tekleşmesinden, danışmanlarından gerekli uyarıyı almadığı ya da onları dinlemediği anlaşılıyor. Kavgacı bir kişiliği olan İnce, bunu Erdoğan ile rekabette kullanabilir ama bu özelliği, toplumsal ilişkilerde ve parti içi mücadelede negatif etkiler yaratır. İktidar hırsı, mutlaka kazanıp ele geçirme duygusu ve sürekli rekabetçi özelliği nedeniyle karşıdakini ezme kişiliğini çok yönlü yansıtıyor.
İnce seçim atmosferini gayet iyi değerlendirdi ve mitinglerde kitlesel bir canlılık yarattı. Özellikle İzmir, Ankara ve İstanbul mitinglerine bakıldığında en azından CHP tabanını ciddi oranda harekete geçirdiği söylenebilir. Ancak bu üç mitingdeki kitlesel kalabalığın seçim sonuçlarına yansımaması da ayrıca dikkat çekici bir durumu ifade ediyor. İnce, toplumla diyalog kurabiliyor ve düşündüğünü söyleme özelliğine sahip görünüyor.
Bir daha Kılıçdaroğlu'nun karşısında aday olmayacağını açıklayan İnce, iktidar hırsına yenik düştü ve seçimin daha ikinci gününde CHP liderliğine aday olduğunu açıkladı. Sözünde durduğunu göstermek için "Ben aday değilim, arkadaşlarım imza toplayacak" gibi kendisini basitleştiren yöntemlere başvurabiliyor, Kılıçdaroğlu ile yediği özel yemekteki konuşmaları kamuoyuna açıklayarak çıkarı için etik kuralları çok rahatlıkla bir kenara atabiliyor. Mutlak gücü tek elde tutmayı ve tek başına hakimiyet sağlamayı hedefleyen İnce, liderliği kolektif kurumlarla birlikte yürütemez, böyle bir özelliği görünmüyor.
İnce'nin seçimlerde aldığı %30 oy oranının psikolojik üstünlüğüyle Kılıçdaroğlu ile bir ikili oluşturarak, yerel seçimlere birlikte hazırlanmak yerine CHP'de kurultay tartışması başlatmak, İnce'ye olan desteği geriye doğru çekecektir. Kılıçdaroğlu-İnce ikilisinin yerel seçimlerdeki ortak çalışmaları sonucunda elde edecekleri başarı İnce'nin hanesine yazılacaktı. İnce'nin liderlik hırsı ve partiyi yeniden iç tartışmaya ve rekabete döndürmesinin, CHP kitlesinde bir kırılmaya yol açacağı açıktır. Örneğin, CHP oylarının önemli bir kesiminin Alevilerden geldiği düşünüldüğünde, önümüzdeki süreçte CHP'nin Alevi seçmeninde bir kopuşun yaşanma olasılığı bulunuyor. Bunun sorumluluğu da CHP'de erken bir tartışmayı başlatan İnce'ye yüklenecektir.
"Erdoğan'a kafa tutan adam" görüntüsü çizen İnce'nin seçim gecesindeki tutumu, liderlik karizmasını önemli oranda çizdirdi. Muhalif seçmen kitlesine Yüksek Seçim Kurulu önüne toplanması için çağrı yapan, "Benden haber gelmeden ayrılmayın" diyen İnce'nin seçim gecesi sessizliğe bürünüp, tek bir açıklama yapmayarak adeta hayal kırıklığı yaratması, seçim sürecinde yakaladığı pozitif atmosferi tersine çevirdi. OHAL gibi süreçte en zor ve eşitsiz koşullarda yapılan seçimlerin meşruluğunu kabul etmesi, seçim propagandası boyunca söylediği iddiaları anlamsızlaştırdı. Öyle ki seçmende, İnce'nin "tehdit edildiği, korkutulduğu, susturulduğu" algısı oluşmaya başladı. Bu algıyı yaratan İnce'nin kendisi oldu.
Liderlik önemlidir ama tek başına bir anlam ifade etmez
CHP'de Kılıçdaroğlu-İnce merkezli ikili bir iktidar savaşı var. Bu savaş, CHP'nin politikalarında stratejik bir değişiklik yapmakla, toplumun alt dinamiklerini kucaklamakla hiçbir ilgisi bulunmuyor. Bu yarışın toplumun geleceğini belirleyeceğini düşünmek, politik gerçekliği anlamamaktır.
Sosyo-politik gerçeği görüp ona göre adım atmak isteyen bir CHP yaratılmak isteniyorsa, "Ben devlet kuran partiyim" sevdasını tek etmelidir. "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" sloganı yerine toplumsal dinamikleri kucaklayacak bir politika benimsenmelidir. Bürokratik, elit, kendi tabanı tarafından dahi benimsenmeyen, toplumdan kopmuş yöneticileri bir kenara bırakmalıdır. CHP'nin bunları aşması elbet ki zordur. Ancak aşamadığı taktirde kaybedecektir.
CHP, İstanbul-İzmir-Ankara gibi büyük şehirlerde halk kucaklayan, toplumsal dinamiklerle bütünleşen yönetimlere sahip olmalıdır. Özellikle HDP gibi partilerle ittifak yapmaktan korkmamalıdır. 24 Haziran seçimlerinin sonuçları herkesi başta CHP'yi düşündürmeye sevk etmeli ve HDP ile ittifak yapmanın yollarını aramalıdır.
CHP önümüzdeki süreçte, devletçi kimliğini korumak için HDP milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasının "Anayasa'ya aykırı" olmasına rağmen desteklemesi gibi ciddi stratejik hatalardan kesinlikle kaçınmalıdır. Anayasa'nın dün HDP için ihlal edilmesine izin verildi, yarın da CHP için ihlal edildiğinde destek verecek kimseler kalmaz. CHP, karşıdaki iktidarın devletin kurumsal güçlerini ele geçirdiğini, kendisinin devleti temsil edecek bir şeyi kalmadığını görmeli ve buna uygun hareket etmelidir.
Mart 2019 yerel seçimleri, Türkiye'nin politik gelişme yönünü etkileyen bir kısım sonuçlar doğurabilir. Bunun yolu doğru politikalar yaşama geçirmektir. Aksi takdirde daha çok kaybeden bir CHP gerçeğiyle karşı karşıya kalınacaktır. Bunu başarmada liderin kişisel becerilerinin ve karizmatik özelliklerinin önemli bir etkisi vardır ancak belirleyici olan partinin ve liderin uygulayacağı politikalardır.
İnce, CHP içerisinde başlattığı kavgayı bırakmalıdır. 24 Haziran seçim sonuçları dikkatle incelendiğinde, politik dengeler ve seçmen refleksi dikkatle incelendiğinde sanıldığı gibi ciddi bir başarısı yoktur. Kendisini "büyük" lider havasına sokup, yeni arayışlara girmemelidir.
Kılıçdaroğlu, özellikle yerel seçimler için daha objektif ve gerçekçi ittifaklara yönelmelidir. Politik korkuların ve kaygıların CHP'ye bir yararı olmadığı görüldü. CHP, devlet kuran parti olsa da bugünkü gerçeklik şudur: %22-25 potansiyel dışında bir gücü bulunmuyor. Bunu büyütmenin yolları vardır. Öncelikli olarak ülkenin ekonomik ve politik durumunu doğru analiz etmek, toplumsal değişimini iyi görmek ve buna uygun stratejiler geliştirmek ve doğru ittifaklar kurmaktır.
Bu yönelime girmeden, artık bir nostaljiye dönüşen "devlet kuran parti" havasının hiçbir öneminin olmadığı-olmayacağı açıktır. Bu nedenle CHP'nin sorunu liderlikten çok politik stratejisini doğru belirlemesidir.
http://sendika62.org/2018/07/chpde-liderlik-krizi-mustafa-pekoz-503777/